13 Şubat 2012 Pazartesi

ben bir şey biliyorum, bilinen şeyler gibi.







Aramamı bekler, bekler fakat
Bulamam hiç bir yerde hiç bir
Gökte
Galiba saklanıyor, sakladığı şeyler gibi
Bulamam, ararım bıkmadan
Yorulurum sıkılmam,
Yorulurum sıkılmam
Ararım
Bekler sıkılmaz
Hiç sıkılmadan bekler
Bulunmak istemez
Bulamam
Galiba saklanıyor, sakladığı şeyler gibi
İnatçı ve küçük bir
Çocuk gibi, tıpkı anlattığım gibi.

11 Şubat 2012 Cumartesi

Deli Bir Kadın Hikayesi

Sakın bana ismimi sormayın
Sakın gözlerimin tam içine bakmayın
Yanımdan geçerken bana dokunmayın.
Varsayın ki burada değil, oradayım.
Oraya siz gelemezsiniz.
Köprüleri yıktılar, gemileri yaktılar, yollar kayboldu.
Ben başkayım.
Ben uçurumlar kadar tehlikeli
Dereler kadar tekinsiz
Rüzgarlar kadar esriğim.



* Mine Söğüt kitapları candır. 
   Şiddetli bir tavsiyedir
   

1 Kasım 2011 Salı

Gerek Yok

uyumak hiç bir işe yaramıyor,
artık şarap bile gelmiyor içimden.
ben yazmazsam herşeyi unuturum' sanıyorum
rüyalarımda bedenler oluyor hep yüzler olmuyor.
annemin yüzünü yazamam, ağlayasım geliyor.

Üzme beni saçlarım dökülüyor ve ben daha çirkin oluyorum.
gerek yok bunlara..hem..

sana mektup yazmaya başlıyorum
başlamasına başlıyorum da hep yarım kalıyor
ben kendimi ifade etmekte zorlanmasam da 
ben kendimi ifade etmekten sıkılıyorum.
sıkılıyorum ben.
uyuyorum o zamanda uyanmak istemiyorum
sen bilmezsin ben her gece rüyamda annemi görüyorum.
yüzünü saklıyor benden
annem utangaç bir kadındır, sen bilmezsin...

yorma beni saçlarım dökülüyor ve ben daha çirkin oluyorum.
gerek yok bunlara..hem..

evimiz var bizim, herkes gibi
herkes gibi bir ecza dolabımız var
ağrı kesiciler var, yara bantları
hem kolay yaralanırım ben
hem benim yaralarım çok geç iyileşir
zaman var
çorbalar var
annem var bazen sesini hatırlamıyorum
ben böyle şeyler yazmak istemiyorum.

kırma beni saçlarım dökülüyor yine çirkin oluyorum.
gerek yok bunlara hem..sigara içmiyorum.



15 Şubat 2011 Salı

Evimizin ışıkları yanmıyor anne, yoksa sen mi söndürdün?

Keşke canımı sıkan tek şey tavana yapıştırdığım sinekler olsaydı.
Ben seni saçlarının son halinden anlıyorum
Yarısı boyanmış mavi bir duvar bizim evimiz.
Söyleyecek başka bir şey bulamıyorum..

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Bu Sensin


   
  Önsöz
  
  Bir gün tanrı sigara içmek istedi
  Ateş aramak için gitti
  Yarattığı boşluk o kadar büyüktü ki 
  Kendisi bile kayboldu
  O günden sonra Tanrıyı gören olmadı.
  
  Chapter 1

  Masanın üzerinde öylece duran tek dal sigaraydım. 
  Ben yalnızdım, öyle olmalıydım. 
  Karşımdaki bira tekila ikilisine kıyasla bir sıfır yeniktim.
  Durumu eşitlemek için tek bir kozum vardı elimde, tek.
  
  Ben yalnızdım çünkü öyle olmalıydım. 
  Sigara olmak zor işti, hele yanında tutunacak başka bir dal yoksa.
  Alkol tek içimlikti ben tek içimlik.
  Geri dönüşümüm yoktu
  Bu yüzden çevrecilerle sürekli çatışma halindeydik. 
  Şimdi bir bar masasında geri dönmemeye içilecektim.
  
  Bu masada kimse birbirini tanımıyor
  Bu masada herşey ters çevrilmiş
  Bu masa dedemden kalma ahşap ev kadar eski
  Bu masada bir beden ve bir ruhtan oluşan iki kişi var.
  Bir de ben varım, etti üç.
  
  Playlistte jazz müzikler dönüyor
  Dans etmeyi bilmeyenler garson, bilenler ise sarhoş.
  Bu yüzden kimse müziğe aldırmıyor.
  Bu boktan barın boktan masasında kül olup biteceğim
  Ben de buna aldırmıyorum. 
  

  Masaya yeni birisi daha geldi. 
  Kıvırcık saçlı uzun boylu bir adam.
  Gömleğinin yakasını bir düğme daha açtı
  Cebindeki dal sigarayı masaya bıraktı
  Burası terlemek için ideal bir yer.
  Burası yeni keşfedilmiş bir cehennem.
  Buraya gelmek için cinayet işleyenler var.

  'Adın ne? dedi. 
  Winston Soft. dedim'
  
  Chapter 2

  Sen bu sahnelerin hiç birinde yoksun aslında
  Ben de şu an buna takılmış durumdayım
  Heycanlı gözlere ihtiyacım var
  Bilirsin tek başınalık bazen sıkıcı olabiliyor.
  Ama haklısın,
  Kül olmak senden vazgeçmekti.
  Senden vaz geçmek kül olmaktı.
  Benden vaz geçmek sen olmaktı.
  Biz öylesine yazılmış bir senaryonun figüranlarıydık sadece.
  Bu yüzden bizim bizden başka kimsemiz yoktu.
  Elini verseydin.
  
  Yağmurlu bir havaydık en nihayetinde,
  İstesek uzaklara gidecek kadar güçlüydük
  
  Anlıyorum meleğim
  Bileklerimizi kesip saçlarımızı savurdu rüzgar.
  Üzgünüm meleğim
  Biz ki ellerimizi başka tenlerde uykuya bıraktık.
  
  Bir bar masasında üç kişiydik
  Yalnızdık, öyle olmalıydık. 
  Bir bedeni taşımak zor işti,
  Hele de gömlek cebinizde yalnızca bir dal sigaranız kalmışsa...
  
  Gömleğimin yakasını bir düğme daha açtım
  Cebimdeki dal sigarayı masaya bıraktım
  Burası terlemek için ideal bir yer.
  Burası yeni keşfedilmiş bir cennet
  Buraya gelirken yanında hayat getirenler var.
   
  'Naber dedim
  izmarit gibiyim dedi'
  
  Sonsöz

  Bir çakmağı çakarak herkesi öldürebilirdiniz (bir sigarayı bile)
  Daha sonra onu kendi benliğinize çekip içinize hapsedebilirdiniz. (ciğerlerinize)
  Ve daha da sonra onu kendi nefesinizle yaşatabilirdiniz. (dumanı üfle)
  














 Çok zor olmamalı, özel bir yetenek gerektirmemeli
 Tanrı da bizlere kendi ruhundan bir parça üflememiş miydi...
 O halde biz sigara yakan birer tanrı mıydık ? 
 Tanrının yaktığı birer sigara mıydık?   

31 Temmuz 2010 Cumartesi

Mahallemiz

    Bugün mahallemiz hayli sıcak ve keyifsizdi. Öncelikle senin buradan geçme ihtimalin (yüzde sıfır nokta bir), sonra hızla koşan çocuğun düşüp ağlaması ve de güneşin inatla evimize girmeye çalışması burayı daha da çekilmez yapıyordu.
    Küçük bir erkek çocuğu plastik kamyonuyla bahçeden kaldırıma kum taşıyordu, o esnada aynı anda iki ayrı yerde yumurta kırılması duyuldu. Biri kumla oynayan çocuğun kamyonunun içinden geldi.
   Karşı binadan yükses sesli geçimsizlikler dökülüyordu sokağımıza. Bakkal, kamyonlu çocuk ve ben bir anda gözlerimizi oraya çevirmiştik.Onlar bizim varlığımızı inkar edip perdelerini kapattılar. Bu durum bir tek bakkal amcayı şüphede bırakıyordu.
  Bizim mahallemiz bir garipti ve bence bu yüzden buradan geçmeyecektin. Her an bir bebek doğabilirdi. Annem istese kapımızdan tekrar girebilirdi. Gökyüzü delinebilir ve gözümüzün tam önüne meteor düşebilirdi, uzun süre park eden bir araç üzerine konan kuştan uçmayı öğrenebilirdi. Olağan şeylerdi. Bunlar hayatın önemli kareleriydi ki ben bunlara şahit olmakla meşguldüm.Sen henüz sokağımızı bilmiyordun.
  Şimdi sokağımızın diğer ucundan bir bisiklet hızla geliyor, kamyonuyla oynayan çocuk kaldırıma doğru yürümekte. Aynı zamanda ikinci yumurtanın nerede kırıldığını çözmek üzereyim. Bakkal amca ve bisiklet, kamyonuyla oynayan çocuğa aynı anda bağırdılar. Biri kaçmasını diğeri kaçmamasını söylüyordu. Çocuk bana baktı, ben çocuğa baktım. O anda kapımız çaldı.
  Gelen üst komşumuzdu, kedimiz onların kata çıkmıştı ve bunu şikayet ediyordu. Üzgün olduğumu söyledim, kedimizi aldım içeri. Bi çay koydum.
  Mahallemize geri döndüm. Bakkal amca kamyonlu çocuğa yumurtayı onun kırdığını söyleyerek kızmaya çalışıyordu, bisiklet çarpmamak için fren yapmıştı. Kamyonuyla oynayan çocuğun kamyonu kumlarla birlikte devrilmiş öylece dururken çocuk koşarak uzaklaşmaya çalışıyordu, hem bakkal amcadan hem bisikletten. Bir gün ben de küçük olmalıyım dedim içimden. Küçücük olmalıydım. Abim beni gömlek cebinde taşımalıydı.
  Ortalık yeterince kızışmıştı ve ben hala ikinci yumurtayı merak ediyordum. Mahallemizin güneşini bir miktar söndürdüm, akşam olma vakti gelmişti. Biz akşamı okyanuslardan getiriyoruz mahallemize, burada herşey biraz garip. Sen bu yüzden buradan hiç geçmeyecektin..
  Şimdi karşı binadaki camdan aşağı süzülen yumurta sarısını takip ediyorum, pencere mermerinden ayrılıp küçük çocuğun kamyonuyla buluşuyor, ve o esnada küçük çocuk koşarken yere düşüyordu.. Çocuğun canı yanıyordu. Çocuk ağlıyordu. Ama mahallemiz gürültüyü kabul etmeyecek kadar sakin ve sessizdi. Asfalt kırıldı, içinden bir el çıktı, Çocuğun Tazmanya canavarlı gömleğine yapıştı ve içine çekti. Karşı binadan iki kişi, bakkal amca ve ben aynı anda kırılan asfalta bakıyorduk. Bisiklet çoktan gitmişti.
  Biz mahallemizin huzurunu bu şekilde sağlıyoruz. Burada herşey biraz garip ve sen bu yüzden buradan hiç geçmeyeceksin.
   Şimdi fokurdayan çayın sesiyle kalkıyorum yerimden. Bakkal amca yumurtalarını kontrol ediyor şu anda. Karşı binadakiler savaşmayı bırakıp sevişmeye başlıyorlar. Ben seni mahallemize davet ediyorum. Çizgili gömleğin ve mavi pantolonunla. Güneş kısa bir süre önce söndü. Bunlar hayatın önemli kareleri ve ben bunlara şahit olmakla meşgulüm.







Sen henüz sokağımızı hiç bilmiyordun.
Burada herşey bir garipti ve sen bu yüzden buradan hiç geçmeyecektin.